Çocuklarını bir uçak kazasında kaybetmiş olan bir ailenin tek varlığı torunlarıdır. Ancak, geleneklerine bağlı olan dede, hırsızlık yaparken yakaladığı torunu ile bağlarını kopartır.
Yıllar geçtikten sonra, büyükanne, sağlık sorunları nedeniyle yaşamdan ayrılmadan önce torununu son kez görmek isteğine kapılır. Ancak dede, torunun nerede olduğunu bilmediği için bir dilek tut derneğine eşinin bu isteğinin yerine getirilmesi için torun rolü oynayacak birileri bulması için başvurur. Kendisine oynanan bu oyunu sorgulamadan kabul eden ve bir yalan içinde yaşamayı acı gerçeğe yeğleyen Büyükannenin dünyası, gerçek torunun boy göstermesiyle yıkılacaktır.
Casona, İspanya İç Savaşı’nın ardından yazdığı bu oyunda, yalan dünyasının içinde bile iyiliğe sığınmanın bir gereksinim olduğunu vurgulamıştır. Ülkemizde daha önce Devlet Tiyatrosu’nda ilk olarak Macide Tanır tarafından sahnelenen oyunun değişik bir versiyonu Yıldız Kenter’in başrolde oynadığı bir film olarak gösterilmiştir.
Nevra Serezli, bu oyunla 11 yıl sonra sahneye dönmüş ve yedi farklı ödül kazanmıştır.
Ağaçlar Ayakta Ölür!. Ne unutulmaz oyundu o.. Ve ben ne unutulmaz bir Tiyatro Devi'nden seyretmiştim, taa 1962 yılında, Ankara Devlet Tiyatrosu'nda..
Macide Tanır..
O günden başlayıp ölümüne dek her sahnede onu aradım. Her oyununa gittim. Dostu oldum.. Ahbabı oldum.. Kardeşi oldum..
Onu yıllar sonra sahneye dönmeye ikna eden ve Büyük Macide'yi "Müziksiz Evin Konukları"nda bir daha izlememi (Oyunu üç defa seyrettim aslında) sağlayan Nedim Saban'a da hep minnet duydum. Son defaymış meğer.. Nerden bilirim ki..
Nedim'in eskilerden bulup getirdiği Ağaçlar Ayakta Ölür, 1962'de öyle tutmuştu ki, sonra bir yerli film çıkardılar ondan.. Yıldız oynadı.. Yıldız Kenter.. Sonra bir de TV filmi yaptı, TRT!.. Onda da Çolpan.. İlhan tabii..
Macide.. Yıldız.. Çolpan.. Tiyatromuzun üç ayakta ölen ağacı.. Ölmez ağacı..
Türk Tiyatrosu'nun yerleri dolmaz Üç Divası'ndan izlediğim oyunu, gene Nedim'in yeniden sahne ışıklarına getireceğini duyunca heyecanlandım..
Kim vardı ki ortada, Macide, Yıldız ve Çolpan'la boy ölçüşecek?.
..Ve okudum.. Nedim gene harika bir iş başarmış ve Nevra Serezli'yi ikna etmişti, Macide'yi ettiği gibi..
Bu Nedim'de şeytan tüyü var..
Kadıköy'e koştuk, yanıma aldığım "Mutlak görmelisiniz" dediğim Ercan ve Caner'le, Kozzy'deki Gönül Ülkü/ Gazanfer Özcan sahnesine..
Oyun başladı.. Biraz sonra arkadaki merdivenin başında Nevra göründü ve salonda kıyamet koptu.. Alkışlar, alkışlar..
Ben de göz yaşları.. Yaş 80'i aşınca iyice sulu gözlü mü oldum ne?.
Ama gel de ağlama.. Benim gördüğüm, merdivenden Nevra Serezli değil, 22 yaşındaki Nevra Şirvan iniyor..
Yıl 1967.. Ankara Sanat.. Orhan Duru'nun enfes çevirisi ile Stop The World, I Want Get off/ Durdurun Dünyayı İnecek Var sahneleniyor. O müthiş müzikal o yıllar dünyayı sallıyor..
Peki bizde kim çıkacak baş role.. Ankara Sanat arama peşinde.. Oynayacak, şarkı söyleyecek dans edecek bir genç kız.. Kim başarır ki..
Haldun Dormen tavsiye ediyor AST'a.. "Bende Cengizhan'ın Bisikleti'nde oynayan yeni bir kız var. O başarır.."
Kızın adı Nevra Şirvan..
Oyun o kadar ünlü, AST o kadar saygın ki, ben müzikal delisi Hıncal koştum gittim ilk gecesine.. Gittim ve Nevra'ya mı, oyuna mı hayran olduğumu bilmeden sonra bir daha, bir daha gittim.. O Nevra işte.. Sonra Dormen Tiyatrosu'nda Aşşşk oyunu bir aşk doğurdu. Nevra Şirvan bir muhteşem adama, benim sahnede en sevdiklerimin başında gelen, rol arkadaşı Metin Serezli'ye aşık oldu.. Evlendiler.. Nasıl mutluydu yuvaları yakından bilirim. Nasıl titrerlerdi birbirlerinin üstüne..
Nevra'nın "Perde arkasından beni izleyişini öyle arıyorum ki" deyişini hiç unutmam..
Ne mutlu bana, önce hayranları olduğum Serezliler, sonra yakın, çok yakın arkadaşım oldular.. Onların da hiçbir oyunlarını kaçırmadım. Galatasaray'ı her yenişlerinde bana telefon ederdi Metin.. Biz Fener'i yenince de, ben olurdum arayan tabii..
Birlikte son oyunları Sylvia idi herhalde.. Metin ısrar etmişti de, Göktürk'te bir okulun sahnesinde oynuyorlarmış.. Kalkıp gitmiştim. İyi ki ısrar etmiş.. Sonra Metin'i kaybettik..
Biz Metin'i kaybettik.. Nevra her şeyini..
Çekildi köşesine.. Kayboldu.. Sağ olsun, Allah uzun ömürler versin.. Gencay Hanım (Gürün) ikna etti de "Altı Haftada Altı Dans Dersi" adlı dünya şirini oyunda Cihan Ünal'la yeniden çıktı sahneye.. Boş olduğum her gece gittim. O kadar harikaydı ikisi de.. Sonra bir daha ne duydum, ne gördüm Nevra'yı..
Taa ki, o gece işte, o merdivenin başında görünene kadar..
Bu kadar anı yüklü olun da taşıyın bakalım kolaysa, gözleriniz yaşarmadan..
Alejandro Casona'nın oyununu Nedim adeta yeniden yazmış.. Oyunu almış İstanbul'a getirmiş.. Ama çok iyi getirmiş.. Pırıl pırıl bir metin çıkarmış ortaya..
Yönetmen Nedim de harika.. Özellikle Nevra'ya o bütün oyun gücünü ve sahne sempatisini ortaya dökmesi, bizim gibi hayranlarının tüm hasretlerini gidermesi için, bol alan bırakması..
Nevra da döktürüyor hani..
"Tiyatro, 'Gibi yapmak'tır" derler..
Bu "gibi" ise, aslı nasıl olur Nevra?. Finalde, daha oyun bitmeden, ışıklar hafif kararırken ayağa fırlayan seyirci seni mi alkışlıyordu, yoksa, oynamadığın, "O" olduğun Büyükanne'yi mi?.
Oyun biter bitmez, tesadüf benimle ayni gece, sana gelen Ömür Göksel'le birlikte kime sarıldık biz?. Sana mı, Büyükanne'ye mi?
Kimsenin hakkını yemeyelim..
Oyun harika.. Söyledim. Yeniden yazan ve yöneten Nedim harika.. Nevra ile baş rolü paylaşan Nuri Gökaşan usta, harika.. (Erhan Yazıcıoğlu niye geri çevirdi acaba, teklifi..) Bu iki usta ile sahne paylaşan gençler, Burcu Kazbek, Arif Güney, Oral Özer, Meltem Özlevent, Mahir Akgündoğdu harika, hepsi..
Ama..
Ama Nevra bir başka..
Ağaçlar Ayakta Ölür mutlak görülür..
Ama bu Nevra için, defalarca görülür..
Teşekkürler Sevgili Nevra..
İkimiz de biliyoruz değil mi, Metin de seni seyrediyordu.. Perde arkasından değil yukardan seyrediyordu bu defa..
Ordaydı Nevra!. Hissettim ordaydı.. Sen de hissettin, biliyorum!.
HINCAL ULUÇ
Ne kadar yorulmuş yüreğimiz. Çatık kaşlılardan, öfkeli çocuklardan, kötülüğü hayata sıvamaya kalkanlardan…
Tam da adıyla sanıyla iyiliğe, iyi şeyler duymaya, sevgiyi hissetmeye ihtiyacımız varken ‘Ağaçlar Ayakta Ölür’ oyununu sahnede izlemek, gerçekten iyi geldi.
Nereden başlasak? Nevra Serezli hanımefendiyi tekrar sahnede izlemenin mutluluğundan mı, Nedim Saban’ın oyunun çevirisi ve yönetimindeki başarısından mı? Her biri ayrı ayrı değerli.
Biz en iyisi yazardan başlayalım.
Oyun metninde de söyleniyor ya “Sanat hayattan daha güçlü” diye… O halde Alejandro Casona’dan söz edelim önce. Çünkü sanatın bu gücü de sevgisi de bazı insanlara iyi gelmez. Kime mi? Yüreği kötü olan insanlara…
Sanatı sevmeyenlere bakın; kendini ne diye yutturmaya çalışırsa çalışsın, yüreği kötüdür. İnsan sevgisi yoktur. Doğa sevgisi yoktur. Bizim Alejandro’nun da yaşadığı bu olmuş. İspanya iç savaşı sırasında ülkesinden sürgün edilmiş Arjantin’e… Sevgisizler en çok sürgün etmeyi ve idam etmeyi sever çünkü… İşte orijinali üç perdelik olan ‘Ağaçlar Ayakta Ölür’ metnini orada yazmış ve yayınlamış. Eser bugün adeta klasik kabul ediliyor.
Devlet tiyatroları, özel tiyatrolar defalarca oynamış. İki kez filme çekilmiş. Her oynandığında, her beyaz perdeye aktarıldığında ses getirmiş. Hatta uzun olmasına rağmen, orijinal haliyle üç perde olarak oynandığı bile olmuş. Ancak günümüzün ‘Twitter insanı’nı, nerdeyse bir perde bile salonda tutmak güçleşirken, Nedim Saban metnin hakkını vererek iki perde oynanmasında karar kılmış. Önce bunun için sağ olsun.
Ancak daha önemli bir şey yapmış… Nevra Serezli’yi tiyatro seyircisiyle tekrar buluşturmuş. Özlemişiz. Bir sanatçı düşünün ki her oyunuyla seyircinin aklında ve gönlünde kalmış. Müzikal oynamış, vodvil oynamış, kabare oynamış, dram oynamış fakat hep iz bırakmış. Hem kahkahalarımızda olmuş hem gözyaşlarımızda… Nevra Serezli iyi ki tiyatromuzda var olmuş. Çok yaşasın, çok alkışlayalım, daha çok selama çıkışlarını izleyelim perde önünde.
Nedim Saban ve Tiyatro Kare’yi bugüne kadar yazma olanağı bulamamıştık. Nedim Saban’ın öncelikle tiyatroya bakış açısının çok kıymetli olduğunu düşünüyoruz. Tiyatroya aklı ve gönlüyle bağlı, geleneğe ve usta-çırak ilişkisine değer veren, bu ülkede tiyatroyu sanat yapan her isme hak ettiği değeri veren ve olması gerektiği gibi bir repertuar tiyatrosunu kuran ve sürdüren bir isim. Bu kadarı direncine hayran olmak ve teşekkür etmek için yeterli.
‘Ağaçlar Ayakta Ölür’ oyunun hem çevirisi ve dramaturjisi hem de rejisi günümüz seyircisini hemen yakalayacak biçimde düzenlenmiş.
Oyunun ana teması seyirciye çok rahat ulaşıyor: “İyilik yapmak size de iyi gelecek.”
Sevgisizliğin, kabalığın, kötülüğün gündelik hayatın nerdeyse doğal bir parçası haline dönüştüğü günümüzde bir parça olsun iyiliği hatırlamaya ihtiyacımız vardı.
Nevra hanımı yukarıda yazmıştık. Sahnede yer alan diğer bütün oyuncular da; Nuri Gökaşan, Burcu Kazbek, Arif Güney, Oral Özer, Meltem Özlevent, Mahir Akgündoğdu; canlandırdıkları karakterleri sahneye çok doğal taşımışlar. Bize sahici insanların, sahici duygularıyla, mutlulukları, sevgi arayışları, hata ve özürleriyle yüklü iki perde izletiyorlar. Öyle ki, hala iyiliğe inanmamız gerektiğini seyirciye göstererek salondan uğurluyorlar.
Tabii ki, tiyatronun bir de görünmeyen emekçileri var. Spotların aydınlattığı oyuncular dışında perdenin arkasında, ışık odasında, dekorlardaki el izlerinde emeği geçenler, onları da sevgi ve teşekkürle selamlıyoruz. Çünkü hepsi işlerinin hakkını yeterince vermişler. Böyledir tiyatro, dekorda yanlış bir çivi çakarsınız ya da kostümde yanlış bir renk kullanırsınız; oyunun mesajından kaybedersiniz. O nedenle, takım hakkını verdiyse son alkış uzun sürer…
Oyunda seçilen müzikler son derece yaratıcı olmuş. Klasik olmuş Türkçe Pop şarkıların oyunun yapısına en uygun olanları gerek perde açılırken gerekse sahne değişimlerinde, gönül telimizi titrettiği gibi düşündürüyor da…
Çocukların umutlarla, yaşlıların anılarla yaşadığı bir dünyada; evleri mimarlar değil zamanın yaptığının ayırdına vararak, sanatın hayattan daha güçlü olduğunu anımsamak için ‘Ağaçlar Ayakta Ölür’ü seyredin. Bazen acıyla gülümseyecek, bazen sevgiyle yüzleşecek, hayatınızda yaptığınız hatalar bakıp gözleriniz dolu dolu olacak. Fakat sonunda ne yaparsanız yapın inanacaksınız, sevgi kazanır. Sevgi hep kazanır.